Çamlık 87 Hotel Ayvalık | Bir özlemdir Ayvalık…

Bir özlemdir Ayvalık…

Bir özlemdir Ayvalık…

Ayvalık´ın tarihinde hüzün ve neşe iç içedir. Göçlerle, bırakıp gitmelerle birlikte, yeni tanışmaları, yeni buluşmaları barındırır. Ancak Ayvalık bütün özel tarihine karşın, Türkiye´nin küçük mercekteki bir örneği gibidir. 1920´lerden bugüne değişen kültür, değişen yaşam biçimleri, insan ilişkileri… O yüzden Türkiye´nin hangi yöresinden, hangi kıyısından olursa olsun herkes kendisinden bir şeyler bulur bu kentte.

İmbatı, sarımsak taşından yapılma evleri, kekik kokulu tepeleri, adaları ve elbette balığıyla tam bir sahil çocuğu o. Cunda Adası’nda zaman dururken Şeytan Sofrasındaki günbatımı göreni büyülüyor. Balıkesir’in Ege Denizi’ndeki iskelesi Ayvalık; bir köşesinde göç hikâyeleri ve eski şarkılar, bir köşesinde dalgalar ve rüzgâr çınlıyor.

Gümrük Meydanı’nda, önce sırtımı Ayvalık’a verip karşımda duran dingin Ege’yi ve denizin üstünde sekerken donakalmış yeşil çakıl taşlarına benzeyen adaları izledim. Sonra denizden esen imbatın kulağıma fısıldadığı öyküleri dinledim. İmbat yeli melteme dönünce keskin iyot ve çam kokularıyla dolan nefesimle kendime geldim. Ayvalık’ı keşfe çıkmanın vaktiydi artık.

Ayvalık Hakkında

Kıyıdan uzaklaşıp eski mahallelere açılan sokaklara girmiştim. Arnavut kaldırımlı sokakların birinden geçerken morsalkımların altında karşılıklı birkaç kahvenin bulunduğu bir dönemece gelmiştim. Köşedekinin, bulunduğum sokağa adını veren Camlı Kahve olduğunu öğrenince soluklanmak istemiştim. Çünkü ilçenin çok eski sosyal mekânlara sahip olduğunu duymuştum. Adını, önceden etrafını saran geniş pencerelerden alan kahvenin otuz beş senelik işletmecisi Şeref Oral’la sohbet etmiştik.

Geçmişte Rumların “Gümüş’ün Kahvesi” dedikleri yer kaçakçıların toplanıp zaman geçirdikleri mekân olarak da bilinirmiş. Bunun gibi Ayvalık’ta bilinen ve hikâyesi olan bir diğer mekân da Şeytan Halil’in Kahvesi. Eski İzmir Yolu üzerinde yer alan kahveyi işletenler Şeytan Halil’in torunları. Kahvenin duvarlarında eski fotoğraflar, en başta da Şeytan Halil’inki yer alıyordu. Torun Karadaş, dedesine “şeytan” denilmesinin nedenini onun cevval, cesur ve biraz da muzip oluşuna bağlıyordu.

“Ayvalık, dokusu itibariyle Midilli’den, Girit’ten, Yunan adalarından gelenlerin getirdiği farklı kültürlerle karmakarışık olmuştur. Buradaki yapıyı belirleyen en temel unsur kuşkusuz mübadeledir. Gerek mimarisi gerek kültürel yapısıyla Rum kültürüyle iç içedir.”

Bölgeyi tepeden görmek ve sit alanını boylu boyunca izlemek için en uygun yer de Sarımsaklı yolu üzerindeki tepede yer alan Şeytan Sofrası. Sarp kayalıkların üzerinde dev bir masa gibi. Üzerinde demir kafesle çevrili büyük bir ayak izine benzeyen şekle, “şeytanın ayak izi” denmiş; denizi ve adaları gören tepe mesire alanı olmasının yanında bu rivayetle de ünlü. Tepeden bakıldığında hemen hemen bütün adalar, ünlü Sarımsaklı Plajı’nın bir kısmı ve Ayvalık ilçe merkezi görülebilir.

Ayvalık’ın kozmopolit yapısı ve tarihi, kent içinde yer alan mahalleleri de şekillendirmişti. Yamaçtan inen mahallelerin ortasında şimdi cami olarak kullanılan eski kiliseler bulunur. İsmet Paşa Mahallesi’nde Saatli Cami (Ayos Yannis Kilisesi), Hamdibey Mahallesi’nde Çınarlı Cami (Ayos Yorgis Kilisesi), Hayrettin Paşa Mahallesi’nde Hayrettin Paşa Camii (Kato Panaya Kilisesi) yer alır. Kentin eski mahallelerinde, Hamidiye Camii dışındaki camilerin çoğu kiliseden dönüştürülmüştür.

Sokaklarda sarımsak taşından yapılan büyük evlerin çoğunda zeytinyağı havuzuyla karşılaşmak mümkün. Doğru ya Ayvalık demek bir anlamda zeytin diyarı demekti. Eski taş baskılarla çıkarılan zeytinyağları dünyada bile nam salmıştı. Hâlâ kıyı boyunca, kentin dışına doğru, kullanılmayan, atıl durumda olan çok sayıda zeytin fabrikası bulunuyor. Bu sene belediye tarafından Eski Vakıflar Zeytinyağı Fabrikası’nda açılan Zeytin Müzesi görülmeye değer. Müzede, tavan arasında unutulmuş binlerce belge, şişe, etiket, yazışmalar, fotoğraflar, eski mekanizmalar, ambar defterleri sergileniyor.

Ege’nin bilinen en yakın ve en eski masalıdır Ayvalık. Assos’tan, İda Dağı’ndan esen meltem yeli, adalardan kekik kokularını da alınca yanına, adına Tanrıların Hekatonisa dedikleri dağınık kara parçaları birleşiverir. Çünkü görünmeyen ince bir deniz çizgisiyle ayrılır bütün tarih. Gelmelerin, gitmelerin, ayrılıkların izleri öykü olup kalmıştır sokaklarda. Geçmişteki boşluk ise özlem dolu öykülerle ve eşsiz denizinin dinginliğiyle dolmuştur.

YORUMLAR

Yorum yazınız